Oruç ibadeti, İslam'ın beş temel şartından biri olup, Müslümanlar için manevi arınma ve takvaya ulaşma yolculuğunda müstesna bir yere sahiptir. Fıkıh (İslam hukuku) terminolojisinde oruç; ibadet niyetiyle, tan yerinin ağarmaya başladığı andan (imsak) itibaren, güneşin batışına (iftar) kadar üccedil; temel eylemden bilinçli olarak uzak durmayı ifade eder. Orucun geçerliliğini (sıhhatini) sağlayan bu temel rükünler; yemekten, içmekten ve cinsel ilişkide bulunmaktan kaçınmaktır.
İçerikler / Orucu Bozan Şeyler: Diyanet Fetvaları Işığında Kapsamlı Fıkıh Rehberi

Oruç ibadeti, İslam'ın beş temel şartından biri olup, Müslümanlar için manevi arınma ve takvaya ulaşma yolculuğunda müstesna bir yere sahiptir. Fıkıh (İslam hukuku) terminolojisinde oruç; ibadet niyetiyle, tan yerinin ağarmaya başladığı andan (imsak) itibaren, güneşin batışına (iftar) kadar üccedil; temel eylemden bilinçli olarak uzak durmayı ifade eder. Orucun geçerliliğini (sıhhatini) sağlayan bu temel rükünler; yemekten, içmekten ve cinsel ilişkide bulunmaktan kaçınmaktır.
Ramazan ayı boyunca orucun sıhhatini korumak, her Müslümanın öncelikli sorumluluğudur. Modern yaşamın getirdiği tıbbi zorunluluklar, günlük alışkanlıklar ve fıkhî incelikler, "Orucum bozuldu mu?" sorusunu sıkça gündeme getirmektedir. Bu rehber, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun fetvaları ve ilgili fıkıh kaynakları ışığında, orucu bozan ve bozmayan durumları detaylı bir şekilde ele almak, özellikle "cünüpken oruç tutulup tutulamayacağı" gibi kritik sorulara net ve otoriter yanıtlar sunmak amacıyla hazırlanmıştır.
Oruç ibadetiyle ilgili en sık merak edilen fıkhî meselelerden biri, cünüplük halinin (gusül abdesti gerektiren durum) oruca etkisi olup olmadığıdır. Bu konu, hem oruca niyetlenme anını (sahur vakti) hem de oruçlu olunan gündüz vaktini kapsar.
Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bu konudaki fetvası son derece nettir: Cünüp olarak sabahlamak, yani imsak vaktine cünüp halde girmek veya oruca bu halde niyetlenmek, orucun geçerliliğine (sıhhatine) engel değildir. Kişi bu durumda orucuna niyetlenir ve orucu geçerli kabul edilir
Bu hükmün en güçlü fıkhî dayanağı, doğrudan Hz. Peygamber'in (s.a.s.) uygulamasıdır. Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Resûlullah'ın (s.a.s.) Ramazan ayında imsaktan sonra (yani oruçlu olduğu vakit diliminde) yıkandıklarını (guslettiklerini) açıkça rivayet etmişlerdir. Bu hadis-i şerif, cünüp olarak sabahlamanın orucun sıhhatine mani olmadığını kesin olarak ortaya koymaktadır.
Bu noktada, Diyanet fetvalarının altını çizdiği kritik bir fıkhî ayrım bulunmaktadır. Sorun, orucun geçerliliği değil, guslün geciktirilmesi suretiyle namaz vaktinin kaçırılmasıdır.
Fıkhen, oruç ibadeti ile namaz ibadeti, geçerlilik şartları (sıhhat şartları) bakımından ayrı sorumluluklardır. Cünüplük hali, orucun temel şartı olan "imsak"ı (yeme, içme ve cinsel ilişkiden sakınma) ihlal etmez. Bu nedenle cünüp olmak orucu bozmaz. Ancak cünüplük hali, namazın temel şartlarından biri olan "taharet"i (hadesten taharet - manevi temizlik) ihlal eder. Cünüp bir kimse gusletmeden namaz kılamaz.
Diyanet'in vurgusu bu noktada toplanmaktadır: Guslün, bir namaz vaktini geçirecek kadar ertelenmesi günahtır. Dolayısıyla, cünüp olarak sabahlayan bir kimsenin orucu geçerli olsa da, o kişinin sabah namazı vaktinin çıkmasına kadar gusül abdesti alması farzdır. Eğer guslü erteleyerek sabah namazını kaçırırsa, orucu geçerli olsa dahi namazı terk etmiş olmanın günahını yüklenmiş olur.
Oruçlu bir kimsenin uyku esnasında ihtilam olması (rüyalanarak cünüp hale gelmesi) orucunu bozmaz.
Bunun temel gerekçesi, bu durumun kişinin iradesi ve tercihi dışında (kasıtsız olarak) meydana gelmesidir. Orucu bozan fiiller ise temelde iradeye ve kasıta dayalıdır. Uyuyup ihtilam olan kişi, uyandığında cünüp olduğunu fark ederse, gusül abdesti alır ve orucuna kaldığı yerden devam eder. Bu durum orucun sevabını da eksiltmez.
İster ihtilam olma yoluyla ister cünüp sabahladığı için olsun, oruçlu bir kimsenin gündüz vakti gusül abdesti alması orucunu bozmaz. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) imsaktan sonra yıkandığına dair rivayetler, bunun caiz olduğunu göstermektedir.
Ancak, oruçluyken alınan gusül abdestinin uygulanış şeklinde kritik bir fark vardır. Orucu bozan temel unsur "su yutmak" olduğu için, oruçlunun bu riski ortadan kaldırması gerekir:
1. Normal Gusülde: Gusül abdestinin farzlarından olan ağza su vermek (mazmaza) ve burna su vermek (istinşak) işlemlerinin mübalağalı (abartılı) yapılması, yani ağızda gargara yapılması ve suyun genze kadar çekilmesi sünnettir.
2. Oruçluyken Gusülde: Oruçlu olan kimselerin, boğaza veya genze su kaçma ihtimali bulunduğu için, gusül alırken bu mübalağalı işlemleri yapmaları uygun değildir. Oruçlu kişi, gusülde ağzına ve burnuna su verirken, normal abdestte olduğu gibi mübalağa etmeden, yüzeysel bir şekilde çalkalamalı ve suyu genzine çekmemelidir.
Eğer bu dikkat gösterilmez ve gusül esnasında hata ile boğaza veya mideye su kaçarsa, oruç bozulur ve o günün orucunun kaza edilmesi gerekir.
Orucun bozulması durumunda ortaya çıkan fıkhî sonuçlar, eylemin nasıl ve neden yapıldığına bağlı olarak değişir. İslam hukuku, orucu bozma fiilinin kasıtlı mı, hatalı mı olduğuna ve bozulan şeyin niteliğine göre "kaza" (gününe gün telafi) veya "kefaret" (ceza orucu) olmak üzere iki farklı hüküm belirlemiştir.
Kefaret, Ramazan ayının hürmetine karşı işlenen bir suçun cezası olarak, Ramazan orucunu bilerek, isteyerek ve meşru bir mazeret (hastalık, yolculuk vb.) olmaksızın kasten bozmanın karşılığıdır.
Kefaretin Uygulanışı: Oruç kefareti, ara vermeksizin (peş peşe) iki kamerî ay veya 60 gün oruç tutmaktır. Buna gücü yetmeyen kimseler, 60 fakiri bir gün (veya bir fakiri 60 gün) doyurur. Ayrıca, kefaret gerektiren eylemle bozulan o günün orucu için de 1 gün "kaza" orucu tutulması gerekir. (Halk arasında bu durum "61 gün oruç tutmak" olarak bilinir).
Hanefi mezhebine göre kefareti gerektiren başlıca durumlar şunlardır:
1. Cinsel İlişkide Bulunmak: Oruçlu olduğunu bilerek ve isteyerek cinsel ilişkide bulunmak (vika').
2. Bilerek Gıda Almak (Yemek ve İçmek): Meşru bir mazeret olmaksızın, gıda (besin) değeri taşıyan veya gıda hükmünde olan (örneğin ilaç) ya da normalde yenilip içilmesi alışılmış (mutat) olan bir şeyi bilerek ve isteyerek yemek veya içmek.
3. Keyif Verici Maddeler: Tütün, sigara, nargile dumanı, enfiye gibi keyif verici maddeleri bilerek ve isteyerek kullanmak. Bu maddeler gıda özelliği taşımasa da, "yeme-içme" eyleminin kapsamında değerlendirilir ve kefaret gerektirir.
Kaza, bozulan veya mazeret sebebiyle tutulamayan Ramazan orucu gün sayısı kadar, Ramazan ayı dışında gününe gün oruç tutarak telafi etmektir. Kefaret gerektirmeyen, ancak orucu bozan ve sadece kazayı icap ettiren başlıca durumlar şunlardır:
1. Hata ile Bozmak: Oruçlu olduğunu bildiği halde kasıtsız olarak orucu bozmak. Örneğin, abdest alırken hata ile boğaza su kaçırmak, yıkanırken veya yüzerken istemeden su yutmak.
2. Gıda Değeri Taşımayan Şeyleri Yutmak: Beslenme amacı taşımayan ve insan tabiatının normalde meyletmediği (gıda dışı) şeyleri bilerek yutmak. Örneğin; çiğ pirinç, çiğ buğday tanesi, kağıt, pamuk, taş, toprak veya kabuklu fındık yutmak.
3. Vakit Hatası: İmsak vaktinin girmediğini zannederek yemeye içmeye devam etmek (o esnada vaktin girdiği anlaşılırsa) veya güneşin battığını zannederek vaktinden önce iftar etmek (güneşin batmadığı anlaşılırsa).
4. Kasten Kusmak: Kişinin kendi müdahalesiyle (parmak basmak vb.) isteyerek "ağız dolusu" kusması.
5. Zorlama (İkrah): Başka birinin zorlamasıyla orucu bozacak bir fiili işlemek.
6. Hatalı Zanna Dayalı Yeme-İçme: Unutarak yiyip içtikten sonra "Nasıl olsa orucum bozuldu" zannıyla bilerek yemeye ve içmeye devam etmek.
7. Diğer Durumlar: Cinsel ilişki dışındaki fiillerle cünüp olmak (istimna/mastürbasyon), ağza giren yağmur veya karı istemeyerek yutmak.
Orucu bozmanın sonuçları konusunda, İslam fıkhı mezhepleri arasında önemli bir görüş farklılığı bulunmaktadır. Bu farklılık, özellikle "bilerek yeme-içme" eyleminde ortaya çıkar:
● Hanefi Mezhebi: Yukarıda belirtildiği gibi, Ramazan orucunu mazeretsiz olarak bilerek yemek veya içmek (gıda niteliğinde olan) hem kaza hem de kefareti gerektirir.
● Şafii Mezhebi: Şafii mezhebine göre ise, bilerek yemek ve içmek sadece kazayı gerektirir.2 Şafii fıkhında oruç kefareti, sadece oruçlu olduğunu bilerek "cinsel ilişkide bulunma" durumunda zorunlu hale gelir.
Bu, Türkiye'de çoğunluğun Hanefi mezhebine mensup olması nedeniyle "bilerek yiyenin 61 gün tutması gerektiği" bilgisinin yaygın olduğunu, ancak Şafii mezhebine tabi kişiler için bu hükmün farklılık arz ettiğini gösteren önemli bir fıkhî detaydır.
Modern tıbbın gelişmesiyle birlikte iğne, aşı, serum, damla, anestezi ve çeşitli görüntüleme yöntemleri gibi tıbbi müdahalelerin oruca etkisi, en çok sorulan soruların başında gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bu modern meselelere yönelik fetvalarında net bir temel ilke belirlemiştir.
Bu ilke, orucun temel rükünleri olan "yemek ve içmek" fiillerinin genişletilmiş yorumuna dayanır. Diyanet'in metodolojisine göre; vücuda herhangi bir yoldan (ağız, damar, burun vb.) giren bir maddenin orucu bozup bozmaması, o maddenin "gıda ve keyif verici" olup olmadığına bağlıdır.
Eğer vücuda giren madde besleyici, gıdalandırıcı veya keyif verici bir özellik taşıyorsa, bu "yeme-içme" kapsamında değerlendirilir ve orucu bozar. Ancak madde, bu nitelikleri taşımıyor, sadece tedavi (tedavi) veya teşhis amaçlı kullanılıyorsa, orucu bozmaz.
Bu temel ilke çerçevesinde, sıkça karşılaşılan tıbbi müdahalelerin hükümleri Diyanet fetvalarına göre aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:
| Tıbbi İşlem | Orucu Bozar mı? | Diyanet'in Gerekçesi (Kaza/Kefaret) |
|---|---|---|
| Tedavi Amaçlı İğne (Ağrı kesici, Antibiyotik, Enjeksiyon) | **Bozmaz** | Gıda ve keyif verici nitelikte değildir; yemek ve içmek anlamına gelmez. |
| Aşı Olmak (COVID, Grip, Salgın hastalık aşıları vb.) | **Bozmaz** | Aşılar, gıda ve keyif verici değildir; tedavi ve koruma amaçlıdır. |
| Besleyici/Vitamin İğnesi | **Bozar** | Gıda ve vitamin takviyesi içerir; **"gıda alma/beslenme"** anlamı taşır. (Sadece **kaza** gerekir). |
| Serum Almak (Damardan) | **Bozar** | Gıda/beslenme (tâğdiye) anlamı taşır; vücudu besleyici sıvı verilir. (Sadece **kaza** gerekir). |
| Kan Vermek (Hacamat dahil) | **Bozmaz** | Vücuttan bir şeyin çıkmasıdır, vücuda bir şey girmesi değildir. |
| Kan Almak (Transfüzyon) | **Bozar** | Vücuda kan almak, beslenme ve gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar. (Sadece **kaza** gerekir). |
| Göz Damlası | **Bozmaz** | Mideye ulaşan miktar yok denecek kadar azdır veya emilerek kana karışır, gıda değildir. |
| Burun Damlası | **Bozmaz** | Mideye ulaşma ihtimali olan çok az miktar, affedilmiştir (ma’fuv); gıdalanma anlamı taşımaz. |
Oruç ibadeti, günlük yaşamın olağan akışını tamamen durdurmaz. Ancak temizlik, bakım ve bazı istem dışı gelişen durumlarda orucun etkilenip etkilenmediği merak konusudur.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na göre, sadece diş fırçalamak (örneğin misvakla veya macunsuz bir fırçayla) orucu bozmaz. Bu, boğaza su kaçırmadan ağzı su ile çalkalamak gibidir.
Ancak, diş macunu kullanıldığında bir risk ortaya çıkar: Diş macununun veya fırçalama sırasındaki suyun boğaza kaçması (yutulması) halinde oruç bozulur. Bu durumda hata ile bozma gerçekleştiği için sadece kaza gerekir.
Bu bozulma ihtimali (riski) göz önünde bulundurularak, Diyanet'in tavsiyesi; dişlerin imsaktan önce (sahurda) veya iftardan sonra fırçalanması, eğer oruçluyken fırçalanacaksa da macun kullanılmaması yönündedir.
Kusmak (İstemli ve İstemsiz)
Kusma eylemi, iradeye bağlı olup olmamasına göre farklı değerlendirilir:
● İstemsiz Kusmak: Mide bulantısı vb. sebeplerle kişinin elinde olmadan, kendiliğinden gelen kusuntu, miktarı ne kadar çok olursa olsun orucu bozmaz. Mideden ağza yükselip kendiliğinden geri dönen şeyler de oruca zarar vermez.
● İstemli Kusmak: Kişinin kendi isteği ve müdahalesiyle (parmak basmak vb.) isteyerek "ağız dolusu" kusması halinde oruç bozulur. Bu durumda sadece kaza gerekir. Eğer kasten kusma "ağız dolusu" değilse, yani az miktarda ise orucu bozmaz.
Bu hükmün dayanağı Hz. Peygamber'in (s.a.s.) şu hadisidir: "Oruçlu kimse kendisine hâkim olamayarak kusarsa ona kaza gerekmez. Her kim de kendi isteği ile kusarsa orucunu kaza etsin.".
Banyo Yapmak, Duş Almak, Yüzmek ve Serinlemek
Oruçluyken banyo yapmak veya duş almak orucu bozmaz. Temel kural, ağız ve burundan su girip sindirim organına (mideye) ulaşmamasıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Ramazan ayında imsaktan sonra yıkandığına dair rivayetler, bunun caiz olduğunu göstermektedir.
Deniz veya havuza girmek (yüzmek) de aynı hükme tabidir; yani su yutulmadığı sürece orucu bozmaz. Ancak Diyanet, yüzme esnasında su yutmaktan kaçınmanın zor olduğuna dikkat çekerek, bu konuda ihtiyatlı davranılmasını (mümkünse kaçınılmasını) tavsiye etmektedir.
Krem Sürmek, Merhem ve İlaçlı Bant Kullanmak
Vücuda, deri üzerine sürülen merhem, yağ, krem ve tedavi amaçlı yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz.
Bunun fıkhî gerekçesi, bu işlemlerin "yeme ve içme" anlamına gelmemesidir. Her ne kadar deri, bu maddelerin bir kısmını gözenekler yoluyla emerek kana karıştırsa da, bu emilim işlemi çok az, yavaş ve dolaylı bir yoldan gerçekleşir ve gıdalanma olarak kabul edilmez.
Orucu Bozmayan Haller ve Orucun Sevabını Azaltan Davranışlar
Bazı durumlar orucu fıkhen bozmazken, bazı davranışlar orucun manevi değerini ve sevabını zedeleyebilir.
Unutarak Yemek, İçmek veya Cinsel İlişkide Bulunmak
Oruç ibadetinin temel şartlarından biri "niyet" ve "bilinç"tir. Bu nedenle, bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içer veya cinsel ilişkide bulunursa orucu bozulmaz.
Bu hüküm, İslam fıkhındaki kolaylığın ve rahmetin bir göstergesidir. Dayanağı, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) şu müjdesidir:
“Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir.” (Buhârî, Savm, 26 ; Müslim, Sıyâm, 171 ).
Oruçlu olduğunu unutan kişi, eylemine devam ederken oruçlu olduğunu hatırlarsa, derhal ağzındakileri çıkarmalı, ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir.
Orucu Bozmayan Diğer Durumlar (Tam Liste)
Yukarıda belirtilenlerin dışında, orucun sıhhatine zarar vermeyen diğer bazı durumlar şunlardır:
● Ağızdaki balgamı veya tükürüğü yutmak.
● Burundan genze inen akıntıyı yutmak.
● Kişinin iradesi dışında boğazına toz, toprak, duman veya sinek kaçması.
● Göze sürme çekmek veya göz damlası kullanmak.
● Güzel koku (esans, kolonya, çiçek) koklamak. (Ancak kolonyayı buruna çekmek, yani içmek gibi kullanmak orucu bozar).
● Sadece bakmak veya cinsel içerikli şeyler düşünmek suretiyle boşalmak (meni gelmesi). (Bu durum fıkhen orucu bozmasa da, orucun maneviyatını zedeleyen günah bir davranıştır).
Orucu "Bozmayan" Ama Sevabını "Yok Eden" Davranışlar
Oruç ibadetinin iki temel katmanı vardır: Birincisi, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı içeren "fıkhî/hukuki" boyut (orucun geçerliliği). İkincisi ise, dili, gözünü, kulağını ve kalbi tüm günahlardan korumayı amaçlayan "manevi/ahlaki" boyut (orucun sevabı ve amacı).
Yalan söylemek, gıybet etmek (dedikodu), laf taşımak, kötü söz söylemek, harama bakmak, kul hakkı yemek ve kumar oynamak gibi büyük günahlar, fıkhen (teknik olarak) orucu bozmaz. Kişi bu günahları işlese de oruç borcunu (fıkhî geçerliliğini) yerine getirmiş sayılır, kaza etmesi gerekmez.
Ancak bu davranışlar, orucun asıl amacını (maksadını), ruhunu ve sevabını yok eder. Oruçtan beklenen manevi arınma (takva) gerçekleşmemiş olur. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu tehlikeye karşı ümmetini şöyle uyarmıştır:
“Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah'ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8).
Bu hadis, orucun sadece mideye değil, tüm azalaratutturulması gereken bir ibadet olduğunu göstermektedir.
Özel Durumlar: Kadınlar, Yolculuk ve Mezhep Farklılıkları
Oruç ibadeti, bazı özel durumlarda ertelenebilir veya farklı fıkhî hükümlere tabi olabilir.
Kadınlara Özgü Durumlar: Adet (Hayız) ve Lohusalık
Kadınların adet (hayız) ve lohusalık (nifas) hallerinde oruç tutmaları haramdır. Bu konuda tüm İslam fıkıh alimleri (fakihler) görüş birliği (icma) içindedir. Bu özel hallerde tutulan oruç geçerli (sahih) kabul edilmez.
Bu hükmün dayanağı, Hz. Aişe'nin (r.a.) rivayetidir. Kendisine bu durum sorulduğunda, Resûlullah (s.a.s.) döneminde adet gördüklerinde, o günlerde tutmadıkları oruçları kaza etmekle emrolunduklarını, ancak kılmadıkları namazları kaza etmekle yükümlü tutulmadıklarını belirtmiştir.
Bu nedenle, Ramazan ayında bu mazeretler sebebiyle oruç tutamayan kadınlar, temizlendikten sonra (Ramazan'dan sonra) tutamadıkları gün sayısı kadar oruçlarını gününe gün kaza ederler.
Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Diğer Mazeretler
İslam dini, zorluk değil kolaylık dinidir. Bazı mazeret durumlarında Ramazan orucunun ertelenmesine (daha sonra kaza edilmesine) izin verilmiştir:
● Yolculuk (Seferîlik): Şer'i ölçülerde yolcu (seferî) sayılan kimseler oruçlarını erteleyebilir.
● Hastalık: Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gecikmesinden endişe eden kimseler oruç tutmayabilir.
● Aşırı Yaşlılık ve Kronik Hastalık: İyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığı bulunan veya oruç tutmaya gücü yetmeyen aşırı yaşlı kimseler (şeyh-i fânî), oruç tutmakla yükümlü değildir. Bu kişiler, tutamadıkları her gün için bir fidye (bir fakiri bir gün doyuracak veya bunun parasal karşılığı olan miktar) verirler.
Mezhepler Arası Uygulama Farklılıkları ve Taklit
Fıkhî hükümlerde, özellikle orucu bozan detaylarda mezhepler arasında farklılıklar bulunabilmektedir. Örneğin, kasten yemek yemenin Hanefi mezhebinde kefaret, Şafii mezhebinde ise sadece kaza gerektirmesi gibi. Benzer şekilde, gusül alırken istemeden boğaza su kaçması Hanefi mezhebine göre orucu bozarken, Hanbeli mezhebine göre bozmamaktadır.
İslam hukukuna göre, bir Müslüman normalde kendi tabi olduğu mezhebin hükümlerine uyar. Ancak ihtiyaç, zorunluluk (zaruret) veya ciddi bir meşakkat (zorluk) durumunda, hak olan diğer mezheplerden birinin o konudaki görüşü (ruhsatı) ile amel edebilir (taklit). Örneğin, gusül esnasında elinde olmadan su yutan ve zor durumda kalan bir Hanefi, Hanbeli mezhebinin görüşünü taklit ederek orucunu kurtarabilir. Bu, İslam fıkhının dinamik ve ruhsatlara açık yapısının bir göstergesidir.
Sonuç ve Değerlendirme
Oruç ibadeti, "imsak" (bedensel kontrol) ve "takva" (ruhsal korunma) olmak üzere iki temel direk üzerine kuruludur. Orucun fıkhî geçerliliği; yemek, içmek ve cinsel ilişkiden bilinçli olarak uzak durmaya bağlıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın modern tıbbi müdahalelerle ilgili fetvaları da, bu temel eylemlerin genişletilmiş bir yorumu olan "gıda ve keyif verici" olup olmama ilkesine dayanmaktadır.
Bir Müslümanın, orucun sıhhatine zarar verecek eylemlerden (kaza veya kefaret gerektiren) kaçınması kadar, orucun ruhunu ve sevabını yok edecek yalan, gıybet ve kötü söz gibi günahlardan da dilini koruması gerekir.
Bu rehber, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın fetvaları doğrultusunda genel bir bilgilendirme amacı taşımaktadır. Her bireyin durumu özeldir; karşılaşılan karmaşık, şüpheli veya burada detaylandırılmamış özel fıkhî meseleler için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "Alo Fetva 190" hattına veya il/ilçe müftülüklerine danışılması en doğru yaklaşımdır.